İLK DÜĞMENİN YANLIŞ İLİKLENMESİ VE
ANAYASA MAHKEMESİNİN AYDIN YAVUZ KARARI
Anayasa
Mahkemesinin (AYM), 20/6/2017
tarihinde verdiği Aydın Yavuz ve diğerleri kararı[i] tutukluluğun
hukukiliğiyle ilgili olsa da, bu kararı önemli kılan başka bir husus vardır. Zira
AYM, bu kararında Gülen hareketiyle ilgili “silahlı
örgüt” nitelemesi yapmıştır. Ancak işin ilginci, bu kararın verildiği
tarihte Gülen hareketinin silahlı örgüt olduğuna dair Yargıtay’ca onanıp kesinleşen
bir karar yoktur. Çünkü tüm soruşturma ve yargılama makamlarının atıf yaptığı, bünyesinde
onlarca usul ve esas hatası barındıran ve Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin Gülen
hareketini silah örgüt kabul ettiği ilk kararının kesinleşme tarihi 26/9/2017’dir.[ii]
Yani, Türk ceza mevzuatı gereğince silahlı örgüt kabulü ancak kesinleşmiş
mahkeme kararıyla yapılabilirken, AYM bu temel kuralı tersine çevirerek
kendisini mahkemelerin ve Yargıtay’ın yerine koymuş ve kararda yer verdiği
ifadelerle Gülen hareketini silahlı örgüt kabul etmiştir.
Hizb-ut Tahrir örgütüyle ilgili verdiği
Yılmaz Çelik[iii] ve Mahmut Oğuz[iv]
kararlarında Yargıtay’ın 20 yıllık, yüzlerce kesinleşmiş kararını yok sayan ve
o karlara itibar etmeyen AYM;
Konu
Gülen hareketi olunca, Aydın Yavuz kararında, şu hususları değerlendirmeye
almıştır:
1. Darbe girişimiyle
bağlantılı düzenlenen iddianamelerde, Millî Güvenlik Kurulu’nun (MGK) ve
yetkili (siyasi) makamlar tarafından yapılan açıklamalarda, 15 Temmuz Darbe
Teşebbüsünün arkasındaki güç olarak bu yapılanmanın gösterilmesini kararına
gerekçe yapmıştır.[v]
Kararda
yer verilen hususlardan da anlaşılacağı üzere AYM, kesinleşmiş yargı kararlarını değil, darbe teşebbüsünün arkasındaki
yapının Gülen hareketi olduğuna dair MGK ve yetkililerin(!) açıklamaları ile
iddianamelerdeki değerlendirmeleri esas almıştır.
2. AYM, Gülen hareketiyle ilgili tüm
tespitlerini, yargılaması devam eden davaların iddianamelerden ve verilip
kesinleşmemiş kararlardan alarak yapmıştır. AYM’nin dikkate aldığı
değerlendirmeler şunlardır:
a. Ankara
Cumhuriyet Başsavcılığının 03/3/2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı
iddianamesinde yer alan; “darbe
teşebbüsünde bulunan yurtta sulh konseyi tarafından hazırlanan görevlendirme
planındaki kişilerin büyük bölümünün” Gülen hareketi mensubu olduğuna ilişkin
değerlendirme,[vi]
b. MGK’nın
Gülen hareketiyle ilgili “FETÖ/PDY” değerlendirmesi,[vii]
c.
Gülen hareketiyle ile bağlantılı olarak yürütülen soruşturma ve iddianamelerdeki
değerlendirmeler,[viii]
d. Bu
Soruşturma ve iddianamelerde yer verilen şüpheli, tanık ve gizli tanık (Şapka
ve Kuzgun isimli) beyanları,[ix]
e. Yargılaması
o tarihte devam eden "17-25
Aralık" ve "MİT Tırları"
soruşturmaları,[x]
f. Hukuksuz
olarak yapılan el koyma ve kayyum tayini kararları,[xi]
g. Hukuksuz
olarak KHK ile çok sayıda kişinin meslekten çıkarılması,[xii]
h. Hukuka
aykırı delil olduğu Ceza Genel Kurulu kararında[xiii]
itiraf(!) edilen ByLock hakkında kesinleşmemiş mahkeme kararlarına dayanılarak
yapılan tespitler,[xiv]
ı. Kesinleşmemiş
mahkeme kararları,[xv]
Kısaca, AYM bu kararda yer verdiği Gülen
hareketiyle ilgili tüm olgu, tespit ve değerlendirmeleri iddianameler ve
kesinleşmemiş kararlardan almıştır.[xvi]
Görüldüğü üzere, Hizb-ut Tahrir örgütü
ile ilgili kararlarında Yargıtay’ın 20 yıllık kesinleşmiş kararlarını yok sayan
AYM; konu Gülen hareketi olunca, o tarihte Yargıtay’ca verilip kesinleşen bir
mahkeme kararı bulamadığı için neticelenmeyen
soruşturma ve iddianameler ile kesinleşmeyen mahkeme kararlarından alıntı
yapmak zorunda kalmıştır. Ayrıca, bu karar Gülen hareketinin AYM tarafından
terör örgütü olarak kabul edildiğine ilişkin bir kararmış gibi gösterilmiş ve
AYM de, Gülen hareketi mensuplarıyla ilgili verdiği tüm kararlarında bu karara
atıf yapmıştır. Ancak, bu karar Gülen
hareketinin terör örgütü olduğunu tescil eden bir karar olmayıp siyasi makamlar
ile soruşturma mercilerinin Gülen hareketi hakkındaki değerlendirmelerinin
toparlandığı bir karardır.
Kararda AYM, kendi görüşünden ziyade “yetkili makamlarca darbe teşebbüsünün faili
olduğu belirtilen/değerlendirilen
”FETÖ/PDY” ifadesini kullanmıştır.[xvii]
AYM’nin karardaki kendi değerlendirmesi sadece şu paragraftır; “Darbe
teşebbüsünden önce gerçekleşen ”FETÖ/PDY”'ye ilişkin olay ve olgular (bkz. §§
27-35), teşebbüs sonrasında başlatılan soruşturmalarda alınan şüpheli ve tanık
ifadeleri ile soruşturma makamlarınca tespit edilen maddi olgular (bkz. § 25)
birlikte dikkate alındığında darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanmanın “FETÖ/PDY” olduğuna ilişkin kamu
makamlarınca yapılan değerlendirmenin yeterli olgusal temelinin bulunduğu
anlaşılmaktadır. Nitekim uluslararası kuruluşların raporlarında da
belirtildiği üzere yetkili makamların bu
tespitleri, Türk toplumunun oldukça geniş bir kesimi tarafından kabul
görmektedir (bkz. § 161)” (P.216).
Paragraftan da anlaşılacağız üzere,
AYM’nin değerlendirmesi; “darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanmanın “FETÖ/PDY” olduğuna ilişkin kamu
makamlarınca yapılan değerlendirmenin yeterli olgusal temelinin bulunduğu”
na ilişkin bir tespittir ve bu tespit de haksız ve uzun tutuklamaya gerekçe
yapılabilmiştir.
Bu kararda AYM, yalnızca darbe
teşebbüsünün arkasındaki yapılanmanın Gülen hareketi olduğuna dair
değerlendirmelerin temelini yeterli bulmuş, ancak kendisi, Gülen hareketinin
silahlı örgüt olduğuna ilişkin hiçbir değerlendirmede bulunmamıştır.
Daha önce yayınladığımız “ihtilalci yapılanmalar” adlı
makalemizde de[xviii] belirttiğimiz gibi;
darbe teşebbüslerinin arkasındaki yapılanmalar, TCK’nın 314 maddesi kapsamında “silahlı örgüt” olabileceği gibi TCK’nın
316. maddesi kapsamında “suç için
anlaşma” vasfında da olabilir. Oysa AYM, bu kararda Gülen hareketine hangi
vasfı verdiğine ve bunun gerekçelerine ilişkin hiçbir değerlendirmeye yer
vermemiştir.
Hizb-ut Tahrir örgütü söz
konusu olunca, silahlı/silahsız terör örgütü kavramlarının yeterince
tartışılmadığını söyleyip ihlal kararı veren AYM; Gülen hareketi söz konusu
olunca, silahlı örgüt/suç için anlaşma kavramlarını tartışma gereği dahi
duymamıştır.
AYM’nin “darbe teşebbüsü arkasındaki yapılanmanın FETÖ/PDY olduğuna” ilişkin
esas aldığı açıklamalar, siyasi yetkililer ile soruşturma makamlarına aittir.
AYM nin değer verdiği bu yetkili kamu makamlarının tespitlerinin, Türk toplumunun oldukça geniş bir kesimi
tarafından kabul görmesine ise ayrıca önem atfedilmiştir.
Bir
yapılanmanın hukuki niteliğini belirlemek yargısal bir faaliyettir. Bir
oluşumun silahlı/silahsız terör örgütü veya suç için anlaşma vasfında bulunduğu
yalnızca kesinleşmiş yargı kararları ile tespit edilir. AYM bu bakımdan
Yargıtay’ın nitelendirmesi ile bağlı değildir. Ancak bu tür nitelendirmelerde
ilgili mevzuat, öğreti ve yerleşmiş içtihatların birlikte değerlendirilmesi
gerekir.
Bu
kararda AYM, bu yapı için doğrudan “terör
örgütü” tanımını kullanmamış ise de; hukukun gereğini göz ardı ederek;
soruşturma dosyalarındaki ifadeleri, iddianamelerdeki tespitleri, kesinleşmemiş
yargı kararlarını, kamu görevlilerinin açıklamalarını ve daha da vahimi “kamuoyunun kanaatini” dikkate alarak
bir değerlendirme yapmıştır. Hukukçuluğu bir kenara bırakarak, köy kahvesinde
oturan bir vatandaş edasıyla soruyoruz; “kamuoyunun
kanaatini” mahkemeler için ölçen bir kurum mu vardır?
AYM bu kararında, gözleri kapalı Adalet
Tanrıçasının gözlerini açıp siyasi iktidarın gözlüğünü takmış ve yargılama
hukukunun en temel ilkelerine de gözlerini kapatmıştır. Soruşturma makamlarınca düzenlenen
iddianamelerdeki değerlendirmeleri ve bu değerlendirmelerin Türk toplumunca
benimsenmesini yeterli görerek; darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanmanın Gülen
hareketi olduğunu ve başvurucunun Bank Asya’da hesabının bulunması ile Bylock
kullanıcısı olmasının da “FETÖ/PDY”
mensubu olduğuna dair “suç şüphesine
ilişkin kuvvetli bir belirti” olduğunu kabul etmiştir.[xix]
Bunu da, başvuranın haksız ve uzun
tutukluluğuna kılıf uydurmak için yapmıştır. Zira Hizb-ut Tahrir söz konusu
olunca, şablon ifadelerin tekrarını yeterli kabul etmeyen AYM; Gülen hareketi söz
konusu olunca, başvurucunun 8 ay 18 gün boyunca hakim karşısına çıkarılmadan
şablon ifadelerle tutukluluğunun devamına karar verilmesini hukuka uygun
bulmuştur. Bu hukuka uygunluğu da, darbe girişimi sonrası 4.000'in üzerinde
hakim savcı ile çok sayıda adliye personeli, ceza infaz koruma memurunun yanı
sıra jandarma ve emniyet görevlilerinin önemli bir bölümünün “FETÖ/PDY” ile ilgisi nedeniyle
meslekten çıkarılmasını bahane yapmıştır.[xx]
Çünkü AYM ye göre yetkili(!) makamlarca
çıkarılan KHK’lar nedeniyle, başvuranı hakim huzuruna götürecek yeterli
personelin bulunmaması ve başvuranı dinleyecek yeterli hakim/savcının kalmaması,
insanların uzun süre cezaevinde kalmaları için (tutukluluğun
değerlendirilememesi için) geçerli bir mazerettir. Pandemi döneminde sağlık
görevlileri yeterli olmadığı halde, zorla 7/24 çalışmaları istenirken ve onlara
sahip çıkılmazken; AYM adalet mekanizmasını yürütecek olan yargı mensuplarına
sahip çıkmış ve yoğun çalışmalarına lüzum görmeyerek, kişilerin aylarca hakim
yüzü görmeden cezaevlerinde kalmalarının hukuka uygun olduğunu izaha
çalışmıştır. AYM, devletin bu ayıbını örtmeyi kendine vazife edinmiş olacak ki,
2014 de Hizb-ut Tahrir için yazdığı prensipleri 2016 da Gülen hareketi için
yazamamıştır.
Özet
Olarak;
AYM bu kararında Gülen
hareketinin silahlı terör örgütü olduğuna dair esasa girerek bir
değerlendirme yapmamıştır. Gülen hareketi bakımından TCK’nın 314 ya da 316.
maddesi kapsamında kalıp kalmadığına ilişkin hiçbir incelemeye girmemiştir.
Uzun tutukluluğun yerinde olup olmadığı konusunda karar vermek için bir
değerlendirmede de bulunmamıştır. Davanın konusu uzun tutukluluk olmasına
rağmen, bundan sonraki davalarda sürekli bu karara atıf yaparak sanki Gülen hareketi
hakkında esasa girmiş gibi “benim Gülen
hareketi hakkında değerlendirmem budur” demiş ve demeye devam etmektedir.
Bu kararda AYM, Anayasa, Uluslararası
sözleşmeler ve ceza mevzuatını ele alarak hukuki bir değerlendirme yapmamış;
asli görevini bir kenara bırakarak kamu kurumlarının açıklamalarını,
iddianamelerdeki iddialar ile tanık ve şüpheli beyanlarını aynen kopyalamıştır.
AYM bu kararında, bir nevi mahkeme olduğunu unutmuştur. Zira karara dayanak
yaptığı kriterler; “kamu makamlarınca
yapılan değerlendirme”, “yetkili
makamların tespitleri” ve “Türk toplumunun
oldukça geniş bir kesiminin kabulü” dür.
Bir yapı hakkında niteleme yapılırken
tüm terör mevzuatı ve yerleşik Yargıtay içtihatları dikkate alınarak, hangi
delile üstünlük tanındığı, hangi delile neden üstünlük tanınmadığı silahların
eşitliği ilkesi gereğince, karşı tarafa savunma ve delilleri tartışma imkânı
vererek yapılmalı idi.
Yalnızca uzun tutukluluk ile ilgili
önüne gelen bu davada işin esasına ilişkin başvurucunun hiçbir savunması alınmadan,
kesinleşmiş kararlar beklenmeden, hatta silahlı örgüt nitelemesi bile
yapılmadan, yalnızca başka makamların açıklamalarına yer verip sonrada da bu
karara sürekli atıf yaparak bu eksik kanaati pekiştirme çabası, kararda siyasi
mülahazaların ağır bastığını, siyasi iktidara tarafını ve safını gösterme
motivasyonunun çok etkili olduğunu göstermektedir.
AYM bu kararında;
gözlerini kapatmış, hukukî alandan çıkarak güçler ayrılığını bir kenara koymuş
ve yürütmenin yargıdaki sopası olduğunu gösterme gayretine girmiştir.
Son kez ve ısrarla
soruyoruz!
Ey AYM üyeleri!
Neden Hizb-ut Tahrir söz konusu olunca 20 yıldır istikrar
kazanmış yargısal içtihatlara, binlerce mahkeme kararına değer atfetmezken, Gülen
hareketi söz konusu olunca, siyasilerin açıklamalarına, MİT, MGK,
EGM raporlarına ve iddianamelerdeki tespitlere değer veriyorsunuz?
Hizb-ut Tahrir hakkında
20 yıllık yargı kararlarının hukuka aykırı olabileceğini söylerken, neden
kendinizi 15 Temmuz yargılamalarında açıkça hukuka aykırı kararlara sarılmak
zorunda hissediyorsunuz? Bu motivasyonunuzun kaynağı nedir?
AYM’nin
Tutukluk Dışındaki Başvuruları Aydın Yavuz Kararına Dayanarak Reddi Halinde,
AİHM’e Yapılacak Başvuruda Hangi Hususlara Yer Verilmelidir?
AYM’nin, tutukluk dışında adil
yargılanma, özel yaşama saygı ve diğer hakların ihlaline ilişkin başvuruları
herhangi bir değerlendirme yapmaksızın Aydın Yavuz kararına atıf yaparak reddettiği
başvurulardan sonra AİHM’e başvuru yapılırken şu hususlara yer verilmesinin faydalı
olacağı düşünülmektedir;
AYM, adil yargılanma/özel hayata saygı
hakkımın (ya da başka bir hak) ihlaline ilişkin şikâyetimi, herhangi bir
değerlendirme yapmaksızın Aydın Yavuz ve Diğerleri kararına atıf yaparak
reddetmiştir. Ancak, anılan karara bakıldığında tüm incelemelerin özgürlük ve
güvenlik hakkı kapsamında yapıldığı ve diğer haklar yönünden hiçbir
değerlendirme yapılmadığı görülmektedir. Dolayısıyla, anılan karara atıf
yapılması, diğer şikâyetlerim yönünden bir gerekçe oluşturamaz ve bu durum
gerekçeli karar hakkının ihlalidir.
Ayrıca, bahse konu içtihadın verildiği
26/06/2017 tarihi itibariyle, Gülen hareketinin terör örgütü olduğuna ilişkin kesinleşmiş
bir yargı kararı yoktur. Zira bu husustaki kesinleşen ilk karar, Yargıtay
Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 T., 2017/16. MD-956 E., 2017/370 karar sayılı
kararıdır. Anayasa Mahkemesi, henüz kesinleşen
bir yargı kararının bulunmadığı bir aşamada, böyle bir karar varmış gibi Aydın
Yavuz ve Diğerleri kararında yer verdiği hususları tekrar ederek başvurumu
reddetmiştir. Bu nedenle, bahsedilen Anayasa Mahkemesi kararı, masumiyet
karinesi ile hukuki gerçeklere aykırı olarak verilmiştir ve özgürlük ve
güvenlik hakkı da dâhil hiçbir şikâyetin reddi bakımından geçerli ve haklı bir
içtihat özelliği taşımamaktadır.
Sonuç olarak; Anayasa Mahkemesinin, tutukluluk
dışındaki şikayetlerimin özüne yönelik bir değerlendirme yapmaksızın, hatalı ve
konuyla ilgisiz bir içtihada atıf yapmak suretiyle iddialarımı kabul edilemez
bulması, gerekçeli karar hakkının ve dolayısıyla adil yargılanma hakkımın
ihlaline neden olmuştur.
[i] AYM’nin
Aydın Yavuz ve diğerleri Genel Kurul kararı, B. No: 2016/22169, 20/6/2017;
https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2016/22169
[ii] Gülen hareketin silahlı
örgüt kabul eden karar, Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 14/3/2017
T. 2015/4893 E., 2017/3812 K. sayılı kararıdır. Bu karar, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26/09/2017 T., 2017/16. MD-956 E.,
2017/370 karar sayılı kararıyla kesinleşmiştir.
[iii] https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/13117?BasvuruAdi=y%C4%B1lmaz+%C3%A7elik
[iv] https://kararlarbilgibankasi.anayasa.gov.tr/BB/2014/13516?BasvuruAdi=mahmut+o%C4%9Fuz
[v] B.Darbe Teşebbüsünün Arkasındaki Yapılanmaya İlişkin Olgular
Paragraf: 22. Türkiye'de Fetullah
Gülen isimli kişi tarafından kurulan, 1960'lı yıllardan itibaren faaliyette
bulunan ve son yıllara kadar dinî bir grup olarak nitelenen,
"Cemaat", "Gülen Cemaati", "Fetullah Gülen
Cemaati", "Hizmet Hareketi", "Gönüllüler Hareketi" ve "Camia"
gibi isimlerle anılan bir yapılanma bulunmaktadır. Bu yapılanmanın örgütlenmesi
ve faaliyetlerine ilişkin olarak pek çok soruşturma ve kovuşturma
yürütülmüştür. Son yıllardaki soruşturma ve kovuşturma belgelerinde, yapılanma
"Fetullahçı Terör Örgütü" (”FETÖ/PDY”) ve/veya "Paralel Devlet
Yapılanması" (PDY) olarak isimlendirilmiştir.
23.
Millî Güvenlik Kurulu (MGK), 20/7/2016 tarihli toplantısında darbe
girişimini değerlendirmiştir. Bu değerlendirmede darbe girişiminin “FETÖ/PDY”
tarafından TSK içindeki mensupları vasıtasıyla başlatıldığı, … belirtilmiştir.
24. Yetkili
makamlar tarafından yapılan çok sayıda sözlü ve yazılı açıklamada genel
olarak, darbe teşebbüsünün Fetullah Gülen'in talimatı ile başlatıldığı ve onun
onayladığı plan doğrultusunda TSK içinde yuvalanmış” FETÖ/PDY” mensupları,
örgüt yöneticisi konumundaki kamu görevlileri, siviller ile polis ve jandarma
içine sızmış” FETÖ/PDY” üyeleri tarafından icra edildiği belirtilmiştir.
25. Bunların yanı sıra ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından
darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa
bile” FETÖ/PDY” ile bağlantılı olarak yürütülen soruşturmalar sonunda
düzenlenen çok sayıdaki iddianamede, teşebbüsün Fetullah Gülen'in bilgisi ve
talimatı doğrultusunda” FETÖ/PDY” mensuplarınca gerçekleştirildiğine yönelik birtakım tespit ve değerlendirmelere yer
verilmiştir.
[vi] iii. Darbe teşebbüsünde bulunanlarca teşkil edilen
38 kişilik "Yurtta Sulh Konseyi" Kara, Hava, Deniz Kuvvetleri
Komutanlıkları ve Jandarma Genel Komutanlığında görev yapan subaylardan
oluşmaktadır. Bunlardan biri orgeneral, biri korgeneral, üçü tümgeneral, on üçü
tuğgeneral/tuğamiral, on dördü albay, altısı ise yarbay rütbesindedir. Ayrıca
"Yurtta Sulh Konseyi" tarafından hazırlanan sıkıyönetim direktifinin
ekinde bir atama listesi bulunmaktadır. Buna göre 84 asker "sıkıyönetim
komutanı" olarak görevlendirilmiş, 413 kişinin ise "sıkıyönetim
mahkemeleri"ne atanması planlanmıştır. Diğer taraftan kritik önemdeki
askerî ve sivil makamlar için de 450 kişilik atama listesi hazırlandığı tespit
edilmiştir. "Yurtta Sulh
Konseyi" üyesi olan, "sıkıyönetim komutanı" olarak
görevlendirilen, "sıkıyönetim mahkemeleri"ne ve "kritik önemdeki
askerî ve sivil makamlara" ataması planlanan bu kişilerin büyük
bölümünün ”FETÖ/PDY” mensubu olduğu, bu
görevlendirmelerin yapılmasında “FETÖ/PDY”içindeki hiyerarşinin dikkate
alındığı soruşturma makamlarınca değerlendirilmiştir
[vii] 23. Millî
Güvenlik Kurulu (MGK), 20/7/2016 tarihli toplantısında darbe girişimini
değerlendirmiştir. Bu değerlendirmede
darbe girişiminin “FETÖ/PDY” tarafından TSK içindeki mensupları vasıtasıyla
başlatıldığı, bu örgütün kuruluş aşamasından itibaren etkisi altına aldığı
eğitim kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, medya kuruluşları, ticari
kuruluşlar ve kamu görevlileri aracılığıyla milleti ve devleti kontrol altında
tutmayı amaçladığı belirtilmiştir.
33. Diğer taraftan ”FETÖ/PDY”'nin ulusal güvenlik üzerinde oluşturduğu tehdit, idari organların karar, açıklama ve uygulamalarına da konu olmuştur. Bu bağlamda devlet yetkilileri sürekli olarak anılan yapılanmanın ülke güvenliği için bir tehdit olduğuna dair açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu değerlendirmeler MGK kararlarında da ifade edilmiştir. MGK, söz konusu yapılanmayı 2014 yılı başından itibaren sırasıyla "halkımızın huzurunu ve ulusal güvenliğimizi tehdit eden yapılanma", "devlet içindeki illegal yapılanma", "kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanma", "paralel devlet yapılanması", "terör örgütleriyle iş birliği içinde hareket eden paralel devlet yapılanması" ve "bir terör örgütü" olarak kabul etmiştir. Söz konusu MGK kararlarının her biri basın duyuruları aracılığıyla kamuoyuyla paylaşılmıştır. Yine ”FETÖ/PDY” 2014 yılında, Millî Güvenlik Siyaset Belgesi'nde "Legal Görünümlü İllegal Yapılar" başlığı altında "Paralel Devlet Yapılanması" adıyla yer almış; Jandarma Genel Komutanlığı ise 8/1/2016 tarihinde ”FETÖ/PDY”'yi mevcut terör örgütleri listesine dâhil etmiştir.
[viii] 25. Bunların
yanı sıra ülke genelinde Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından darbe
girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile
“FETÖ/PDY”ile bağlantılı olarak yürütülen soruşturmalar sonunda düzenlenen çok
sayıdaki iddianamede, teşebbüsün Fetullah Gülen'in bilgisi ve talimatı
doğrultusunda “FETÖ/PDY” mensuplarınca gerçekleştirildiğine yönelik birtakım
tespit ve değerlendirmelere yer verilmiştir. Bu tespit ve değerlendirmelere
esas olguların bir kısmı şöyle özetlenebilir:
v. Darbe teşebbüsüne ilişkin
iddianamelerde belirtildiğine göre ”FETÖ/PDY” tarafından darbe girişiminde
bulunulması kararı 2015 yılı sonlarında alınmış, buna ilişkin hazırlık
faaliyetleri ve toplantılar 27/12/2015 tarihinde başlatılmıştır.
26.Yetkili makamlarca ve soruşturma
mercilerince 15 Temmuz darbe teşebbüsünün faili olduğu belirtilen ”FETÖ/PDY”
'ye ilişkin olarak özellikle son yıllarda yürütülen soruşturma ve
kovuşturmalarda bu yapılanmanın özelliklerine ve faaliyetlerine ilişkin birçok
tespit ve değerlendirmeye yer verilmiştir. Bunlar şöyle özetlenebilir:
36. Darbe teşebbüsü sonrasında
düzenlenen iddianamelerde; ”FETÖ/PDY” 'nin darbe yapma kararı almasında
yapılanmanın devlet içindeki ve toplum üzerindeki etkinliğinin önlenmesine
yönelik olarak son dönemde alınan tedbirlerin etkili olduğu, ayrıca 2016 yılı
YAŞ toplantısında “FETÖ/PDY”ile iltisakı olan personelin TSK ile ilişiğinin
kesileceğine dair duyumlar alınması sonucunda teşebbüsün 2016 yılının Temmuz
ayında gerçekleştirilmesinin kararlaştırıldığı belirtilmiştir.
31.Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı,
darbe teşebbüsünden kısa süre önce düzenlediği 6/6/2016 tarihli iddianameyle
Fetullah Gülen'in de aralarında olduğu 73 örgüt yöneticisi hakkında silahlı
terör örgütü kurdukları ve Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya
veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs ettikleri iddiasıyla birçok suçtan
cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açmıştır.
53. Soruşturmaların önemli bir kısmı
sonuçlandırılmış ve ülke genelinde binlerce şüpheli hakkında yüzlerce iddianame
tanzim edilmiştir. Bu iddianamelerde ”FETÖ/PDY”'nin bir terör örgütü olarak
tanımlandığı, genel olarak darbe teşebbüsüyle bağlantılı olduğu değerlendirilen
eylemler yönünden "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme,
TBMM'yi ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etme,
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasını
engellemeye teşebbüs etme"; darbe teşebbüsüyle bağlantılı olmayıp
“FETÖ/PDY” ile bağlantılı olduğu değerlendirilen eylemler yönünden ise
"silahlı terör örgütü üyesi olma, terör propagandası yapma, terör örgütüne
finansman sağlama" gibi suçlardan cezalandırma talep edildiği
görülmektedir.
[ix] 1. Tanık Beyanları
i. Genelkurmay Başkanı ifadesinde, ”FETÖ/PDY”'nin
TSK içindeki yapılanmasına yönelik mücadele kapsamında 2016 yılı Ağustos ayında
yapılacak Yüksek Askerî Şura (YAŞ) toplantısında ciddi kararların alınmasının
gündemde olduğunu, terör örgütünün bunun muhtemel sonuçlarını öngörerek silahlı
kalkışmada bulunduğunu; darbe teşebbüsü sırasında darbeci askerler tarafından
kendisinin rehin alındığını ve kendisine bildiri imzalatılmak istendiğini ancak
buna direndiğini, kendisini rehin alanlardan Tuğgeneral H.E.nin
"Dilerseniz sizi kanaat önderimiz Fetullah Gülen ile görüştürürüz."
dediğini, darbe teşebbüsünü planlayan ve yapanların “FETÖ/PDY” üyesi
olduklarını belirtmiştir (Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2017 tarihli ve
E.2017/7327 sayılı iddianamesi).
ii.İzmir
Cumhuriyet Başsavcılığınca dinlenen iki gizli tanık (Şapka ve Kuzgun)
ifadelerinde, (İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2016/61972
sayılı soruşturması, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 3/3/2017 tarihli ve
E.2017/7327 sayılı, 31/3/2017 tarihli ve 2017/10698 sayılı iddianameleri).
2.
Şüpheli Beyanları
[x] 30. “FETÖ/PDY”ile bağlantılı oldukları
belirtilen savcı ve hâkimler tarafından 2013 yılının sonunda bazı siyasiler ve
bunların yakınları ile kamuoyunun tanıdığı bir kısım işadamı hakkında
"yolsuzluk" yaptıkları iddiasıyla soruşturma başlatılması (17-25
Aralık soruşturmaları) ve 2014 yılının başında MİT'e ait malzemelerin bulunduğu
tırlarla silah taşındığı iddiasıyla bu tırların durdurulup aranması, ”FETÖ/PDY”'nin
faaliyetlerinin Hükûmeti devirmeye yönelik olduğu yönündeki soruşturmaların
temel dayanağını oluşturmuştur. "17-25 Aralık" ve "MİT
tırları" soruşturmalarında görev alan bazı yargı mensupları ve emniyet
görevlileri hakkında uygulanan tutuklama tedbirleri de Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru konusu edilmiş; Mahkeme, başvuruları açıkça dayanaktan yoksun
görerek kabul edilemez bulmuştur.
[xi] 35. Ayrıca “FETÖ/PDY”ile irtibatlı
olduğu değerlendirilen bazı ticari kuruluşlara, finans kuruluşlarına ve medya
organlarına yönelik idari birtakım tedbirlere de başvurulmuştur. Bu bağlamda
Bugün gazetesine 26/10/2015, Millet gazetesine 28/10/2015, Zaman gazetesine
4/3/2016 tarihlerinde kayyım atanmış; 15/11/2015 tarihinde, "Samanyolu
Grubu"na ait Samanyolu TV, Samanyolu Haber TV, Mehtap TV ve Dünya TV'nin
de aralarında bulunduğu 13 televizyon ve radyo kanalının TÜRKSAT üzerinden
yayın yapmasına son verilmiş; Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) 3/2/2015
tarihinde Bank Asyanın yönetimine el koymuş, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu (BDDK) ise anılan Bankayı 29/5/2015 tarihinde TMSF'ye devretmiştir. Yine
“FETÖ/PDY”ile bağlantıları olduğu belirtilen çok sayıda ticari kuruluşa da
kayyım atanmıştır.
64. Diğer taraftan Cumhuriyet
başsavcılıklarınca yürütülen soruşturmalar kapsamında “FETÖ/PDY”ile bağlantılı
olduğu belirtilen çok sayıda şirkete kayyım atanmıştır. 674 sayılı KHK ile daha
önce kayyım atanan şirketlere ilişkin kayyımın yetkilerinin TMSF'ye devri,
KHK'dan sonra yapılacak uygulamalarda şirketlere kayyım olarak TMSF'nin
atanması öngörülmüş; TMSF'ye anılan şirketleri satma ve tasfiye etme yetkileri
verilmiştir. 675 sayılı KHK ile de ”FETÖ/PDY” ye aidiyeti, iltisakı veya
irtibatı olan gerçek ve tüzel kişilerin yüzde elliden daha az ortaklık payı
olduğu şirketlerde bu payların yönetimi ve temsili amacıyla TMSF'nin kayyım
olarak atanacağı düzenlenmiştir.
[xii] 66. Son olarak özel eğitim kurumlarında
görev yapan çok sayıda öğretmenin çalışma lisansları Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından iptal edilmiştir.
[xiii] Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20/12/2018 T., 2018/16-419 E., 2018/661 K.
sayılı kararı.
[xiv] İ. ByLock Programına İlişkin Olgular
106. Başvurucular Aydın Yavuz ve Burhan
Güneş'in "ByLock" isimli haberleşme programının (uygulama)
kullanıcısı olmaları ve bunun üzerinden haberleşme yapmalarının soruşturma ve
kovuşturma mercilerince “FETÖ/PDY”ile ilgilerinin bulunmaları yönünden önemli
bir unsur olarak değerlendirilmesi nedeniyle anılan programın genel
özelliklerine ilişkin yargı organlarınca yapılan tespit ve değerlendirmelere
yer verilmesi uygun olacaktır. Özellikle Yargıtay 16. Ceza Dairesinin -ilk
derece mahkemesi sıfatıyla- 24/4/2017 tarihli (E.2015/3, K.2017/3) ve Kayseri
2. Ağır Ceza Mahkemesinin 19/1/2017 tarihli (E.2016/401, K.2017/4) kararlarında
ifade edildiği şekliyle bu tespit ve değerlendirmeler şöyle özetlenebilir:
xxi. "ByLock" global bir
uygulama görüntüsü altında münhasıran “FETÖ/PDY” mensuplarının kullanımına
sunulan bir haberleşme programıdır.
[xv] 32. ” FETÖ/PDY”'ye ilişkin olarak ülke
genelinde açılan çok sayıda davadan biri, Erzincan
Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 16/6/2016 tarihinde karara bağlanmıştır
(E.2016/74). Anılan kararda ”FETÖ/PDY”'nin özellikle yargı ve emniyet birimleri
ile TSK'da örgütlendiği, devletin hiyerarşik yapısı dışında ayrı bir
yapılanmaya gittiği belirtilmiş; bu itibarla yapılanmanın silahlı bir terör
örgütü olduğu kabul edilmiştir.
54.Açılan davaların büyük bir bölümü derdest olmakla birlikte ilk derece mahkemelerince mahkûmiyet kararları verilen davalar da bulunmaktadır. Örneğin Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi 5/1/2017 tarihinde, iki sanık hakkında darbe teşebbüsüyle bağlantılı olarak "anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına ilişkin mahkûmiyet kararı vermiştir (E.2016/216). Anılan kararda, silah ve zor kullanma yetkisine sahip olan örgüte mensup kişilerin bu yetkilerini ”FETÖ/PDY”'deki hiyerarşik üstünden gelen emir doğrultusunda seferber etmeye hazır olacak şekilde yetiştirildiğine ve gerçekleştirilen darbe teşebbüsünün amacının ve gerçekleşme biçiminin de bunu doğruladığına değinilmiş; bu değerlendirmeyle ”FETÖ/PDY”'nin silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varılmıştır.
[xvi] Bu iddianame ve kararlar şunlardır;
-İstanbul
Cumhuriyet Başsavcılığının 10/10/2016 tarihli ve E.2016/3799 sayılı
iddianamesi.
-Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı,
6/6/2016 tarihli ve E.2016/24769 sayılı iddianamesi.
-Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının
2/1/2017 tarihli ve E.2017/26 sayılı iddianamesi.
-Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının
3/3/2017 tarihli ve E.2017/7327 sayılı iddianamesi.
-Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının
31/3/2017 tarihli ve 2017/10698 sayılı iddianamesi.
-Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının
2016//105585 sayılı soruşturması.
-Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının
2016//108299 sayılı soruşturması.
-İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının
2016/61972 sayılı soruşturması.
-Yargıtay 16. CD
-ilk derece mahkemesi sıfatıyla- 24/4/2017 tarihli, E.2015/3, K.2017/3 sayılı
kesinleşmemiş kararı.
-Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi
19/1/2017 tarihli, E.2016/401, K.2017/4 sayılı kesinleşmemiş kararı.
-Erzincan Ağır Ceza Mahkemesi
16/6/2016 tarihli, E.2016/74 sayılı kesinleşmemiş kararı.
-Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi
5/1/2017 tarihli, E.2016/216 sayılı kesinleşmemiş kararı.
[xvii] 26. Yetkili makamlarca ve soruşturma
mercilerince 15 Temmuz darbe teşebbüsünün faili olduğu belirtilen
”FETÖ/PDY” ye
217. Öte yandan ülkemizde çok partili
siyasi hayata geçildiği tarihten bugüne kadar birçok kez darbe yapılmış veya
buna teşebbüs edilmiştir. Bununla birlikte yetkili
makamlarca 15 Temmuz darbe teşebbüsünün faili olduğu değerlendirilen
”FETÖ/PDY”'nin
229. Olağanüstü hâl ilanına neden olan
olaylar konusunda kamu makamlarınca
yapılan yukarıdaki değerlendirmelere paralel olarak bu dönemde uygulanan
tedbirlerin, genel olarak 15 Temmuz
darbe teşebbüsünün faili olduğu belirtilen ”FETÖ/PDY”
271. Darbe teşebbüsü sırasında yaşanan
ağır olayların oluşturduğu korku iklimi,
darbe teşebbüsünün faili olduğu belirtilen
”FETÖ/PDY”'nin
272. Darbe teşebbüsüyle bağlantılı veya darbe teşebbüsüyle bağlantılı olmasa bile teşebbüsün faili olduğu belirtilen “FETÖ/PDY”
[xviii] https://gokhangunesphd.blogspot.com/2020/08/15-temmuz-yargilamalarinin-silahli.html
[xix] 267.
Bununla birlikte darbe teşebbüsüyle veya “FETÖ/PDY” ile ilgili olarak yürütülen
soruşturmalarda, soruşturma makamlarınca veya tutuklama tedbirine karar veren
mahkemelerce, "ByLock"un kullanılmasının ve/veya kullanılmak üzere
elektronik/mobil cihazlara yüklenmesinin somut olayın koşullarına göre suçun
işlendiğine dair "kuvvetli belirti" olarak kabul edilmesi, anılan
programın özellikleri itibarıyla temelsiz ve keyfî bir tutum olarak
değerlendirilemez. Dolayısıyla "ByLock" kullanıcısı olduğu belirtilen
başvurucular Burhan Güneş ve Aydın Yavuz bakımından bu yönüyle de suç şüphesine
ilişkin kuvvetli bir belirtinin bulunduğu sonucuna varmak gerekir.
[xx] 356.
Darbe teşebbüsü sonrasında soruşturma mercileri ve yargı organları bakımından
ortaya çıkan öngörülemez nitelikteki ağır iş yükü, bu iş yüküyle mücadele
edecek ve ülkenin hukuk sistemini işletecek hâkim ve savcıların önemli bir
bölümünün (yaklaşık 1/3'ünün) HSYK tarafından “FETÖ/PDY” ile iltisak ve
irtibatları bulunduğu gerekçesiyle görevden el çektirilmesi ve meslekten çıkarılması,
darbe teşebbüsüne veya ”FETÖ/PDY”'ye ilişkin olanlar da dâhil olmak üzere
soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde görev alacak yardımcı adliye personeli ve
kolluk görevlilerinin de önemli bir bölümünün “FETÖ/PDY” ile olan ilgileri
nedeniyle kamu görevinden çıkarılmış olması olguları birlikte
değerlendirildiğinde bazı suçlar yönünden tutuklu bulunan kişilerin tutukluluk
incelemelerinin duruşmasız olarak dosya üzerinden yapılmasının durumun
gereklerine uygun ölçülü bir tedbir olarak kabul edilmesi gerekir.
357.
Son olarak tutukluların güvenliğini ve muhafazasını sağlamakla görevli ceza
infaz koruma memurlarının ve jandarma personelinin bir kısmı, ayrıca
gerektiğinde tutukluların güvenliğinin sağlanmasında görevlendirilebilecek olan
emniyet görevlilerinin önemli bir bölümü “FETÖ/PDY” ile olan ilgileri nedeniyle
kamu görevinden çıkarılmış veya uzaklaştırılmıştır. Darbe teşebbüsü ve
“FETÖ/PDY” kapsamında yürütülen soruşturmalarda on binlerce şüphelinin
tutuklanmış olması nedeniyle ceza infaz kurumlarının doluluk oranının
kapasitenin üzerine çıktığı bilinmektedir. Nitekim süreç içinde açık ceza infaz
kurumuna ayrılma, koşullu salıverme ve denetimli serbestlikten yararlanma
sürelerinde değişiklik yapılarak çok sayıda kişinin tahliyesi sağlanmış,
böylece kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan kişi sayısının azaltılması yoluna
gidilmiştir. Bütün bu olgular karşısında özellikle darbe teşebbüsü, “FETÖ/PDY” ve
terör ile ilgili suçlardan dolayı tutuklu olan ve büyük çoğunluğu il
merkezlerindeki ceza infaz kurumlarında bulunan binlerce kişinin tutukluluk
incelemelerinin yapılması için periyodik olarak adliyelere veya SEGBİS yoluyla
dinlenebilecekleri yerlere getirilmeleri hâlinde çok ciddi güvenlik sorunları
yaşanabileceği göz ardı edilmemelidir. Bu bakımdan devletin ve toplumun
varlığına ve millî güvenliğe yönelik ağır bir saldırı olan 15 Temmuz darbe
teşebbüsü sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl döneminde, söz konusu suçlar
yönünden tutukluluk incelemelerinin duruşmasız olarak yapılması kamu
güvenliğinin sağlanması bakımından gerçek bir ihtiyaç olarak
değerlendirilebilir.
Enfes bir makale olmuş, ellerinize yüreğinize sağlık
YanıtlaSil