AİHM KARARI SONRASI YENİDEN YARGILAMA VE TAHLİYE BAĞLAMINDA ÖRNEK BİR YARGITAY KARARI

T.C.

YARGITAY

9. Ceza Dairesi

Esas No                : 2004/3780

Karar No              : 2004/3879

Tebliğname No     : 9-2004/101078



YARGITAY İLAMI

 

Mahkemesi          :Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi

Karar Tarihi           :21.4.2004

Esas-Karar No       :1994/119 – 1994/183 Ek Karar


Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının 21.6.1994 gün ve 1994/130 Hz. 1994 /93 Es. ve 1994/68 (74) sayılı iddianamesi ile Leyla Zana, Hatip Dicle  ve  Orhan Doğan  hakkında, 4.10.1994 gün ve 1994/243 Hazırlık,  1994/131 Esas, 1994/107 sayılı iddianamesi ile Selim Sadak hakkında Devletin hakimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmaya yönelik eylemlerde bulunmak suçundan TCY’nın 125.maddesi uyarınca cezalandırılmaları  istemi ile açılan dava sonunda Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 8.12.1994 gün ve 1994/119 Esas, 1994/183 karar sayılı kararı ile dört sanığın suç vasfında değişiklik yapılmak suretiyle silahlı çetenin sair efradı olmak suçundan TCY’nın 168/2, 3713 sayılı Yasanın 5, TCY’nın 31, 33.maddeleri uyarınca 15’er yıl ağır hapis cezası ile ayrı ayrı cezalandırılmalarına, müebbeten kamu hizmetlerinden mahrumiyetlerine, ceza sürelerine eşit olarak kanuni haklarından mahrumiyetlerine karar verilmiş,  hükmün temyiz edilmesi ve re’sen de temyize tabi olması nedeniyle Dairemizce  (Yargıtay 9.Ceza Dairesi) yapılan  inceleme  sonunda; 26.10.1995 gün ve 1995/ 4186 Esas,   1995/ 5414 Karar sayılı ilamımız ile  ONANMASINA karar verilmiş ve  bu suretle bu dört sanık yönünden hüküm kesinleşmiştir.

Haklarındaki hüküm kesinleştikten sonra hükümlülerin 17 Ocak 1996 tarihinde İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme uyarınca yaptıkları başvuru üzerine, (Başvuru no:29900/96, 29901/96, 29902/96, 29903/96) Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin  kararı ile; Ankara Devlet Güvenlik  Mahkemesinin bağımsız ve tarafsız olmadığı gerekçesiyle Sözleşmenin 6.maddesinin ihlal edildiğine;

Başvuranların aleyhlerine ileri sürülen iddiaların yeniden tanımlanması konusunda zamanında bilgilendirilmedikleri ve kendileri aleyhinde ifade veren tanıklara  soru sorma ve soru sordurma imkanı tanınmadığı gerekçesi ile Sözleşmenin 6/3-a maddesinin ihlal edildiğine bu nedenle başvuranlara davalı Devlet tarafından tazminat ödenmesine ( Her biri için  25.000 ABD doları + masraf ve harcamalar için toplam  10.000 ABD doları faizi ile birlikte) oybirliği ile karar verilmiştir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu kararı üzerine hükümlüler vekili 7.6.2002 tarihinde Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik  Mahkemesine yargılamanın yenilenmesi başvurusunda bulunmuş, bu başvuru Mahkemenin 12.6.2002 gün 2002/473 değişik iş sayılı kararı ile yerinde görülmeyerek reddedilmiş, red kararına karşı yapılan itiraz da Ankara  2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 28.6.2002 gün, 2002/453 değişik iş  sayılı kararı ile reddedilerek bu karar kesinleşmiştir.

  Daha sonra 23.1.2003 gün ve 4793 sayılı Yasanın 3. maddesi ile CMUY’nın 327.maddesine ek bent olarak eklenen  6 nolu bent ( “ Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması, bu halde muhakemenin iadesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.’’)  hükmü uyarınca, hükümlüler vekilinin 4.2.2003 tarihinde yeniden yaptığı yargılamanın yenilenmesi başvurusu Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından oy çokluğu ile kabul edilerek (Başkan’ın karşı oyu ile) CMUY’nın 327  v.d. maddeleri uyarınca  yeniden yapılan yargılama sonunda,  21.4.2004 gün ve 1994/119 Esas, 1994/183 Ek Karar  sayılı karar ile, belirtilen gerekçelerle, Hükümlüler Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle  ve Selim Sadak hakkındaki 8.12.1994 gün 1994/119 Esas – 1994/183 Karar sayılı hükmün CMUY’nın 341/1.maddesi uyarınca TASDİKİNE, Hükümlüler hakkındaki infazın tehiri talebinin REDDİNE oybirliği ile karar verilmiştir.

Bu kararın hükümlüler  vekili tarafından duruşma istekli olarak temyizi ve ceza süreleri bakımından re’sen de temyize tabi olması nedeniyle dava dosyasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının  7.6.2004 gün ve 2004/101078 sayılı tebliğnamesi ile; 

         Yargılamanın yenilenmesi kararı alınarak, yeniden yapılan yargılamada:

1-Hükümlülerin iddianame okunarak yeniden sorgularının yapılması gerekirken, AİHM kararının okunması ve buna diyeceklerinin sorulması ile yetinilmesi;

2-İlk duruşmada okunan tanık beyanları, basın açıklamaları, olay tutanakları ve kaset çözüm tutanaklarının yeniden yapılan duruşmada  CMUY md. 242 vd.  maddeleri uyarınca okunmaması,

3-Yargılamanın yenilenmesi mahiyetinde de olsa amacı gerçeği meydana çıkarmak olan yargılamada, AİHM’nin gerekçesinin engel olmadığı da düşünülerek ve ileri sürülme nedenleri de dikkate alınarak, hükümlüler vekilinin 23.05.2003 tarihli dilekçesinde isimlerini verdiği tanıkların dinlenmeleri gerekirken, yazılı gerekçe ile dinlenmelerinin reddine karar verilmesi, hükümlüler vekillerinin bizzat duruşmaya getirdikleri bir kısım tanıkların doğrudan, bildirdikleri bazı  tanıkların da  istinabe yoluyla dinlendikleri halde, bir kısım tanıkların dinlenmemesi suretiyle savunma haklarının kısıtlanması;

4-Savunmanın talep ettiği: Hükümlülerin çeşitli zamanlarda yaptıkları, Leyla Zana’nın üç, Orhan Doğan’ın dört, Hatip Dicle’nin beş adet olmak üzere konuşmalarına ilişkin teyp ve video kasetleri ile hükme esas  alınan  Mehmet Şerif Temelli (Korucubaşı)’ye ilişkin teyp kasetlerinin yeniden tarafsız bilirkişilerce çözümlerinin yaptırılması talebinin kabulü gerekirken, 23.5.2003 tarihli ara kararı ile bu talebin reddedilmesi,

5- İlk duruşmada dinlenemeyip  hazırlık aşamasındaki ifadelerinin okunması ile yetinilen ve  beyanları hükme esas alınan tanıklar Sedat Edip Bucak ile Halit Aslan’ın AİHM kararındaki tespite uygun olarak  adresleri araştırılıp, dinlenmeleri için gereğinin yapılmaması,                                   

        6- Yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule şayan görülmemesi yönünde ayrışık oyu bulunan Mahkeme Başkanının 10.03.2003 tarihli dilekçe ile  reddi talebinin reddine dair 28.3.2003 tarihli ara kararının Anayasa’nın  141/3 ve CMUY’nın 32. maddelerine aykırı olarak  yeterli  gerekçeden yoksun bulunması, hususlarının  yasaya aykırı olduğu ve hükmün esasına girilmeden, öncelikle bu nedenlerle BOZULMASI gerektiği düşüncesi bildirilerek Dairemize gönderilmesi üzerine;

         Davanın çok uzun bir aşama geçirmesi, hükümlüler vekilinin de infazın durdurulması  talebinde bulunması nedeniyle  dosya  ele  alınıp  Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 138.maddesinde belirtilen mahkemelerin bağımsızlığı, Anayasaya, Kanuna ve Hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verecekleri,

         Hiçbir organ, makam, merci ve kişinin,  yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremeyecekleri, genelge gönderemeyecekleri,  tavsiye ve telkinde bulunamayacakları ilkeleri doğrultusunda görev yapan Dairemiz tarafından  yapılan ön inceleme ve değerlendirme sonunda;

         Tutukluluk ve hükümlülükte geçen sürenin koşullu salıverilme süresine olan yakınlığı, yukarıda detaylı olarak açıklanan tebliğnamedeki bozma nedenleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, taraf ülkeler yönünden Sözleşmenin 46.maddesi uyarınca bağlayıcılığı  ve uygulanması zorunlu olan kararı ile yapılan adil yargılanmaya ilişkin kesin hak ihlali tespitleri de nazara alınarak davanın uzaması  ve bu nedenle  de  ileride giderilmesi olanağı bulunamayacak bir zararın oluşması  olasılığı  bakımından ve ayrıca  yeniden yargılama kararı verilerek CMUY’nın 341.maddesi uyarınca eskisinden tamamen bağımsız olarak yeni  bir  duruşma aşamasına başlanıldığında eski hükmün hukuki varlığını sürdürüp sürdüremeyeceği  konusunda  yasada  bir açıklık  yoksa da, mevcut yasal düzenlemeye göre hükümlülüğün  tamamen  ortadan kalktığını  söylemenin mümkün bulunmaması,  öğretide  ise bir çok  görüşün yargılamanın yenilenmesi kararının eski hükmü hukuki bakımdan ortadan kaldıracağı yönünde olması  karşısında,  önceki hükümlülüğün hukuki geçerliliğinin yargılamanın yenilenmesi sürecinin tamamlanmasına kadar askıda kalması nedeniyle CMUY’nın 328. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, (ileride doğabilecek zarar göz önüne alınarak hükmün icrasının geriye bırakılmasına veya durdurulmasına karar verilebilir.) 9.6.2004  gün ve  2004/3780 Esas, 2004/4 Müt.K.No. sayılı ara kararı  ile  hükümlüler hakkında infazın durdurulmasına,  başka suçtan hükümlü veya tutuklu olmadıkları takdirde  derhal salıverilmelerine  karar verildikten sonra,  duruşmalı olarak yapılan inceleme sonunda aşağıdaki karar tespit olunmuştur.

I- YARGILAMANIN YENİLENMESİNDEN ÖNCEKİ  AŞAMA:

Leyla Zana, Hatip Dicle, Orhan Doğan, Selim Sadak hakkında Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi C.Savcılığının 21.6.1994 ve 4.10.1994 tarihli iddianameleri ile,

         Silahlı çete niteliğindeki Kürdistan İşçi Partisi (PKK), Halkın Emek Partisi   (HEP) ve Demokrasi Partisi (DEP) ilişkilerine değinildikten sonra; 

A-) Ortak eylemler olarak;

1) 5 Kasım 1991 tarihinde düzenledikleri basın toplantısındaki, Anayasa’nın 81. maddesi uyarınca TBMM üyelerinin göreve başlarken yapacakları and içme metnine katılmadıklarına, bu metinde Kürt halkının inkarı  bulunduğuna ilişkin açıklamaları,

 

2) TBMM’de 6 Kasım 1991 tarihinde yapılan and içme töreninde PKK örgütünün renkleri  olan  sarı, yeşil, kırmızı renklerden oluşan  aksesuarları takıp taşımaları,

3) TBMM bilgi formuna yabancı dil olarak ( Türkçe ) yazmaları,

4) 2.4.1992 tarihinde düzenledikleri basın toplantısında ‘’Birleşmiş Milletlere  ve Tüm Uluslararası Kurum ve Kuruluşlara Deklarasyondur’’ başlıklı bildiriyi okuyup dağıtmaları,

5) 12 Kasım 1992 tarihinde PKK lideri Abdullah Öcalan’ın talimatı ile HEP Genel Merkezinde açlık grevine gitmeleri, “Türkiye ve Dünya Kamuoyuna” başlıklı basın açıklaması yapmaları,

6) Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Komitesine 20.11.1993 tarihli başvuru dilekçesini göndermeleri,

B-) Bireysel Eylemler Olarak,

1) Leyla Zana için;

a) PKK lideri Abdullah Öcalan’dan aldığı direktif doğrultusunda PKK’nın Siverek ve Hilvan ilçesinde faaliyette bulunmasının engellenmemesi için Bucak Aşireti Reisi Sedat Edip Bucak ile 1992 ve 1993 yılları içerisinde üç  kez görüşerek iknaya çalışması,

b) Metinan Aşireti Reisi M. Şerif Temelli’yi aşireti ile birlikte PKK’ya katılmaya zorlaması,

c) Abdullah Dursun isimli kişinin PKK’ya karşı  olan tutumu nedeniyle   kaçırılan oğlu Ali Dursun’u evine getirip oradan da çeteye teslim etmesi,

d) 18.10.1991, 20.10.1991, 13.7.1993, 23.12.1993 tarihlerinde PKK bayrağını simgeleyen renklerden oluşan giysi ve aksesuarlarla   konuşmalar   yapması,

2) Orhan Doğan için;

a) PKK militanı Abdulvahap Kandemir’i hal ve sıfatını bilerek 7.6.1993-30.7.1993 tarihleri arasında evinde barındırması, tıbbi muayene ve tedavisini yaptırması, tedavi giderlerini oğlu Fırat adına düzenlenen sahte belgelerle TBMM saymanlığından tahsil etmesi,

b) Mehmet Demir aracılığı ile PKK kamplarına geçiş yapmak isteyen Gaffar Karaman,  A.Latif  Sönmez,  K.Mutlu, G.Geçer’i hal ve sıfatlarını bilerek bir süre evinde barındırması,

c) 1992 yılı içerisinde Cudi dağındaki PKK sığınağında el bombasının patlaması sonucu yaralanan Hurşit kod adlı kişiyi, sağladığı kimlikle bir hafta evinde barındırması,

d) 1992 yılı Ağustos ayında Şırnak olaylarından sonra sanıklar Mahmut Alınak ve Selim SADAK  ile birlikte çeşitli Büyükelçiliklere dilekçeler vermesi,

 

e) HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın 7.7.1991 tarihinde düzenlenen  cenaze törenini PKK gösterisine dönüştürüp sevk ve idare etmesi,

f) 19.10.1991 tarihinde Lice’de ve İdil’de,  24.10.1993 tarihinde DEP Manisa İl Olağanüstü Kongresinde,  23.6.1993 tarihinde Ankara’da Türk-İş toplantı  salonunda örgütsel içerikli konuşmalar  yapması,

3) Hatip Dicle için;

a) Leyla Zana  ile birlikte Metinan Aşireti Reisi M. Şerif Temelli’yi ziyaret ederek PKK’ya katılmaya zorlaması,

b) HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın’ın cenaze törenini PKK gösterisine dönüştürüp sevk ve idare etmesi,

c) 16.10.1991, 19.9.1992, 24.10.1992, 12.12.1993, 29.5.1993 günleri ile  1992 yılı başında, aynı yıl Mayıs ayı içinde, 1993 yılı başında ve 17.4.1994 tarihinde televizyon kuruluşları ile basın mensuplarına örgütsel nitelikte ve bölücü içerikli demeçler  vermesi  ve açıklamalar yapması,

4- Selim Sadak için;

a) 1.5.1992 tarihinde Leyla Zana ile birlikte Metinan Aşireti Reisi M.Şerif Temelli’ yi  ziyaret ederek PKK’ya katılmaya zorlaması,

b) 25.11.1991, 3.5.1992, 7.6.1992, 26.7.1992  günlerinde  örgütsel ve bölücü  içerikli   konuşmalar   yapması, 

c) 1992 yılı Ağustos ayında PKK’nın Şırnak ilinde çıkardığı olaylar nedeniyle güvenlik görevlilerinin yaptığı çalışmaların yöre halkına yönelik olduğunu iddia ederek bu doğrultuda hazırlanan dilekçeleri çeşitli büyükelçiliklere vermesi,

d) İdil İlçesinde esnafı kepenk kapamaya zorlaması,

         Eylemleri belirtilmek suretiyle, yargılamanın yenilenmesine konu olmayan  Ahmet Türk,  Sedat Yurttaş, Sırrı Sakık  ve Mahmut Alınak ile birlikte TCY’nın 125. maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemi ile açılan dava sonunda;

         Leyla Zana, Orhan Doğan, Selim Sadak ve Hatip Dicle’nin  silahlı çetenin sair efradı olmak suçundan TCY’nın 168/2 maddesi uyarınca 15’er  yıl ağır hapislerine karar verilmiş,

         Bu kararın re’sen temyize tabi olması, sanıklar, vekilleri ve C.Savcıları tarafından da temyiz edilmesi nedeniyle Dairemiz (Yargıtay 9.Ceza Dairesi) tarafından yapılan duruşmalı inceleme sonunda (26.10.1995 gün 1995/4186-5414 esas- karar sayılı ilam ile);

         Öncelikle yargılamanın o zamanki yürürlükte bulunan yasa hükümlerine uygun olarak yapıldığının tespiti ile sanıkların sıfatları, anayasal konumları da değerlendirilerek, (TBMM üyesi olmaları) parlamento üyelerinin parlamento faaliyetleri kapsamında bulunan 6.11.1991 günlü TBMM’ndeki davranışları ile Meclis bilgi formu düzenleme biçimine ilişkin eylemlerinin (2 ve 3 Nolu ortak eylemler) yasama dokunulmazlığı kapsamında bulunduğu, bu eylemlerin  hükme esas alınamayacağı, sanıklar ile Abdullah Öcalan arasında geçtiği ileri sürülen telefon konuşmalarına ilişkin olup 5 Temmuz 1991 tarihinde çözümü yaptırılan bant metninin elde edilişi  itibariyle, Anayasanın Haberleşme Özgürlüğüne dair 22. maddesi,  CMUY’nın ise hukuka aykırı olarak elde edilen delillerin hükme esas alınamayacağına ilişkin 238/a ve 254. maddeleri karşısında geçerli kanıt olarak kabul edilemeyeceği, sanıkların bir kısmında PKK ile ilgili olduğu ileri sürülen telefon numaralarının elde edilmesinin başlı başına kanıtlayıcı belge olarak hükme esas alınamayacağı,

         Orhan Doğan’ın 1992 yılında örgüt mensubu Hurşit kod adlı kişiyi tedavi ettirdiğine, Selim Sadak’ın ise esnafa zorla kepenk kapattırdığına dair inandırıcı kanıtlar  bulunmadığı,

         26.7.1992 günü HEP Hakkari İl Binası önündeki konuşmanın Selim Sadak tarafından yapıldığının sabit olmadığı,

         HEP İl Başkanı Vedat Aydın’ın cenaze töreninde meydana gelen olaylardan Hatip  Dicle ve Orhan Doğan’ın sorumlu tutulamayacakları,

         Orhan Doğan ve Hatip Dicle’nin PKK lideri tarafından Bar Elias’ta  düzenlenen basın toplantısına katılmalarının olayın niteliğine göre suç oluşturmadığı belirtilerek, bunların dışında kalan;

A-) Ortak Eylemler  Olarak;

1) 5.11.1991 tarihinde  düzenledikleri ortak basın toplantısındaki açıklamaları,

2) 2 Nisan 1992  tarihinde hazırlayıp yayınladıkları deklarasyon,

3) 13 Kasım 1992 günü yaptıkları   basın açıklaması,

4) 20.11.1993 günlü AGİK’e yaptıkları başvuru,

B-) Bireysel eylemler olarak;

1-) Leyla Zana’nın,

a) PKK örgütünün Beka kampında siyasi eğitime tabi tutulması,

b) Bucak aşireti mensuplarının PKK’yı engellememeleri için yoğun girişimlerde

bulunması,

c) Metinan aşireti reisine PKK’ya katılması için baskı yapması,

d) PKK’ya karşı olan Abdullah Dursun’un oğlu olan Ali Dursun isimli kişiyi örgüte teslim etmesi,

 

e) 18.10.1991 günü Cizre’de, 20.10.1991 günü Silvan’da, 13  Temmuz 1993  günü Alman SAT Televizyonunda, 23  Aralık 1993  günü PKK’nın Brüksel’de düzenlediği yürüyüşte bölücü içerikli konuşmalar yapması, yürüyüşe katılması, basın toplantısı düzenlemesi,

2-) Orhan Doğan’ın,

a) PKK militanı Abdülvahap Kandemir’i hal ve sıfatını bilerek evinde barındırması, tedavisini sağlaması,

b) Mehmet Demir aracılığı ile PKK’ya katılmak isteyen  şahısları evinde barındırması,

c) 1992 yılında çeşitli büyükelçiliklere dilekçe vermesi,

d) 19.10.1991 tarihinde Lice’de, İdil’de, 23.6.1993 günü Ankara’da Türk-İş Toplantı Salonunda,  24.10.1993 günü DEP Manisa İl Kongresinde örgütsel içerikli konuşmalar yapması

3) Hatip Dicle’nin,

a) Leyla Zana ile birlikte, Metinan aşireti reisine PKK’ya katılması için baskı yapması,

b) 16.10.1991 günü Diyarbakır’da bölücü ve örgütsel nitelikli konuşma yapması,

c) Belçikada yayımlanan ‘’La Libra Belqique’’ isimli gazeteye ve 15.1.1992 tarihinde Tercüman Gazetesine bölücü içerikli demeçler vermesi,

d) 19.9.1992 günü HEP 2. Olağanüstü Kongresinde, 24.10.1992 günü İnsan Hakları  Derneği’nin  düzenlediği toplantıda, 12.12.1993 günü DEP 1.Olağan Genel Kurul Toplantısında, 29 Mayıs 1993 günü PKK’nın Almanya’da düzenlediği gösteride, bölücü ve örgütsel nitelikte konuşmalar yapması,  1994 yılı Şubat ayında meydana gelen  bombalama sonucu ölüm olayı ile ilgili olarak gazeteci Güneri Civaoğlu’na örgütü  övücü demeç vermesi,

4-) Selim Sadak’ın,

a) 1.5.1992’ de Leyla Zana  ile birlikte Metinan aşireti reisini PKK’ya katılmaya zorlaması,

b) 3.5.1992’ de Uludere ilçesi  Şenoba  köyünde,  7.6.1992 de İsviçre’nin Neuchatel  kentinde PKK tarafından düzenlenen gecede bölücü ve örgütsel nitelikte konuşmalar yapması,

c) 25.11.1991 de PKK militanı oldukları ileri sürülen kişileri getiren güvenlik görevlilerine karşı  bölücü nitelikte sözler söylemesi,

d) 1992 yılında Şırnak ilinde çıkan olaylar nedeniyle çeşitli büyükelçiliklere PKK örgütünü övücü nitelikli dilekçeleri göndermesi,

         Eylemlerinin sabit olduğu,  sabit olan bu eylemlerin nitelikleri itibariyle de TCY’nın 168/2.maddesi kapsamında ağır ve yakın zarar tehlikesi yaratan hazırlık hareketleri olduğu, bu eylemlerin Anayasa’nın 90. maddesinin 5. fıkrasındaki düzenleme kapsamında  olan konu ile ilgili uluslararası sözleşmelere  göre de yasal hak olarak kabulünün mümkün  bulunmadığı kabul edilerek;

         Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle ve Selim Sadak hakkındaki hükmün ONANMASINA karar verilmiştir.

II - AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ (AİHM) KARARI

Türkiye’nin de imzalayarak taraf olduğu ve bağlayıcılığını kabul ettiği ‘’Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’’ nin Bölüm  II Madde 19-51 de  kuruluşu, işleyişi ve görevleri açıklanan  ve Sözleşmenin 46. maddesi uyarınca kararlarına taraf ülkelerin uyması zorunlu bulunan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, haklarındaki kararın kesinleşmesinden sonra hükümlülerin yaptıkları başvuru sonucu  verdiği kararda:

         A-) Devlet Güvenlik Mahkemelerinin tarafsız ve bağımsız olmadığına ilişkin olarak;

         Yargılamayı yapan Devlet Güvenlik  Mahkemesinin bünyesinde askeri hakimin bulunmasının, Mahkemenin bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesini  ortadan kaldırdığı, bu nedenle Sözleşmenin adil yargılanma hakkına ilişkin  6/1.maddesinin ihlal edildiği,

         B-) Devlet Güvenlik Mahkemesindeki yargı sürecinin adilliği ile ilgili olarak;

         a) Mahkeme sürecinde suçlama niteliğinin değişmesi nedeniyle, Mahkeme, tartışmasız sahip olduğu bulgulara göre olayların tanımını yeniden yapma yetkisini kullanırken, bu konuda başvuranların  somut ve etkili bir savunma yapma haklarını kullanmalarını da, özellikle  de bunun için gerekli süreyi tanıyarak sağlamış olmaları gerekirken, yeni tanımlamanın, davanın son günü kararın açıklanmasından hemen önce bildirildiği, bunun da kuşkusuz çok geç olduğu, buna başvuranların avukatlarının son oturumda bulunmamalarının da eklendiği, başvuranların yeniden tanımlama konusunda avukatlarına danışmalarının mümkün olmadığı,  tüm bu unsurlar göz önüne alındığında,  başvuranların kendilerine yöneltilen suçlamaların niteliği ve içeriği konusunda ayrıntılı olarak bilgilendirilme ve savunmalarını hazırlamak için gerekli zamandan ve olanaklardan yararlanabilme haklarının (Sözleşmenin 6.maddesinin 1. paragrafı ile bağlantılı olarak aynı maddenin 3-a ve b paragraflarının) ihlal edildiği,

         b) Aleyhe ifade veren tanıklara soru sorabilme  ya da sordurabilme olanağı bakımından, başvuranlar bazı aşiret reislerinin Devlet Güvenlik Mahkemesi  Cumhuriyet Savcısına verdikleri ifadeler doğrultusunda   mahkum edilmelerine rağmen, bu olanağın sağlanmadığı şikayetinde bulunmuşlardır.

         Esas olarak,   kanıt oluşturan ögelerin  tartışılabilmesi için, sanık huzurunda, açık oturumda ortaya konmaları gereklidir. Sözleşmenin madde 6/1 ve 3-d  paragrafları uyarınca, sanığa, aleyhindeki bir tanıklığa karşı, tanık ifadesini verdiği sırada ya da daha sonra itiraz edebilmesi için uygun ve yeterli koşullar sağlanmalı ve tanığa soru sorabilme fırsatı tanınmalıdır. Bir mahkumiyet kararı sadece ya da belirleyici ölçüde,  sanığın ne ifadesi alınırken ne de daha sonra soru soramadığı ya da sorduramadığı bir kişinin ifadelerine dayanıyorsa, savunmanın hakları 6.maddenin güvencesine aykırı olarak kısıtlanmış olmaktadır.

Ne var ki; Devlet Güvenlik Mahkemesi  dava sırasında aleyhte ifade veren aşiret reislerinin ne dinlenmesini ne de ilgili üç başvuru sahibiyle yüzleştirilmesini kabul etmiştir. Bu tanıkların duruşmaya katıldıklarında nasıl bir tehlikeye maruz kalacakları da açıklanmamıştır.

         Bu suretle başvuranların savunma haklarının, adil yargılanmalarını engelleyecek şekilde  ihlal edildiği (Sözleşmenin 6.maddesinin 1-3d paragraflarının ihlali) tespitinde bulunmuş, Sözleşmenin 6.maddesine dayandırılan diğer şikayetlerle 14, 11, 10. maddelerine dayanan şikayetlerinin incelenmesine gerek görmeyerek, kararda belirtilen miktarlarda tazminata, masraf ve harcamaların ödenmesine hükmetmiştir.

III -  YARGILAMANIN YENİLENMESİ AŞAMASI:

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin   kararı üzerine hükümlüler vekilinin 7.6.2002 tarihinde Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik  Mahkemesine yaptığı   yargılamanın yenilenmesi başvurusu Mahkemenin 12.6.2002  gün 2002/ 473 değişik iş sayılı kararı ile yerinde görülmeyerek reddedilmiş, red kararına karşı yapılan itiraz da Ankara 2 No’lu Devlet Güvenlik Mahkemesinin  28.6.2002 gün, 2002/453 değişik iş  sayılı kararı ile reddedilerek bu karar kesinleşmiştir.

         Daha sonra  23.1.2003 gün ve 4793 sayılı Yasanın 3. maddesi ile CMUY’ nın 327.maddesine Ek bent olarak eklenen  6 no’lu bent ( “Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlali suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları  Mahkemesinin kesinleşmiş kararı ile tespit edilmiş olması. Bu halde muhakemenin iadesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.”)  hükmü uyarınca, hükümlüler vekilinin 4.2.2003 tarihinde yeniden yaptığı yargılamanın yenilenmesi başvurusu Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından oy çokluğu ile kabul edilerek (Başkanın karşı  oyu  var.) CMUY’ nın 327 v.d. maddeleri uyarınca  yeniden yapılan yargılama sonunda,  21.4.2004 gün ve 1994/119 Esas, 1994/183 Ek  Karar  sayılı karar ile belirtilen gerekçelerle Hükümlüler Leyla Zana, Orhan Doğan, Hatip Dicle  ve Selim Sadak hakkındaki 8.12.1994 gün  1994/119 Esas – 1994/183 Karar sayılı hükmün CMUY’nın 341/1.maddesi uyarınca TASDİKİNE, hükümlüler hakkındaki infazın tehiri talebinin REDDİNE oybirliği ile karar verilmiştir.

         Olağanüstü bir yasa yolu olan yargılamanın   yenilenmesi  CMUY’nın 327-342. maddelerinde düzenlenmiş ve sebepleri tahdidi olarak sayılmış bulunmaktadır.

          23.1.2003 gün ve 4793 sayılı Yasanın 3.maddesi ile CMUY’ nın 327.maddesine  eklenen  6.fıkra ile Avrupa İnsan Hakları  Mahkemesinin kesinleşmiş hak ihlali kararları da bu sebepler içine   dahil  edilmiştir.

         Uygulama ve öğretide  ittifakla  benimsendiği üzere, yargılamanın yenilenmesi  talebi kabul edilerek  CMUY’ 341.maddesi uyarınca  yeniden yapılan  son soruşturma eskisinden tamamen bağımsız  ayrı bir soruşturma niteliğinde olup yargılamanın yenilenmesi   kararı,  bu  yeni  soruşturmanın temelini oluşturmaktadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 5.11.1990 gün, E.8/220-K.258 sayılı kararında da belirtildiği gibi, bu duruşma önceki duruşmanın devamı olmadığından, ilk defa yargılama yapılıyormuş gibi  duruşmaya ilişkin yasa hükümlerinin tamamı  burada uygulanmalıdır. Yeniden  yapılan duruşma gerek delillerin toplanması ve değerlendirilmesi, gerekse suç vasfının tayini  ve cezanın takdiri bakımından  öncekinden tamamen bağımsız ve ayrı bir duruşma olduğundan ilk duruşmada toplanmamış olan deliller de toplanabilecek ve yeniden değerlendirmeye tabi tutulabilecektir.

         Hükümlüler vekilleri Dairemizde yapılan duruşmalı inceleme sırasında, öncelikle tasdikine karar verilen önceki hükmün bağımsız ve tarafsız bir  mahkeme hükmü olmadığını öne sürdükten sonra;

         Tebliğnamedeki, iddianamenin okunması gerektiği görüşüne katılmadıkları zira; suç vasfının değiştiği,  buna göre;   suçlama somut olarak bildirilip  sorgunun da buna göre yapılması gerektiği,

         Kararda,  savunmaya   yeterince  yer  verilmediği,  eski karardaki savunmalara atıfta bulunulmakla yetinildiği,

         Yeniden yargılama müessesesinin yanlış değerlendirildiği

Mahkeme Başkanı’nın yargılamanın  yenilenmesine ilişkin karşı oyunun ihsas-ı rey niteliğinde bulunduğu, reddi hakim talebinin gerekçesiz olarak reddine karar verilmesi nedeniyle heyetin tümüyle tarafsızlığını yitirdiği,

Yeniden yapılan yargılamada da, açık hak ihlalleri bulunduğu, AİHM’nin  ihlale ilişkin kararının gereklerinin yerine getirilmediği, 

Tüm taleplerinin reddedildiği,  C.Savcısının Mahkeme Heyeti  ile birlikte bulunmasının hukuka aykırı olduğu,  bu  suretle silahların eşitliği  ilkesinin ve masumiyet  karinesi  ilkesinin ihlal edildiği, tanıklara soru sorma hakkının kısıtlandığı, Sözleşme’nin 5.maddesine aykırı davranıldığı, maddi isnadlar ve  delillerinin  somut olarak gösterilmediği,

Mahkeme önünde somut beyanları olmayan tanıkların hazırlık beyanlarının hükme esas alındığı,

Hükümlülere isnad olunan  maddi olaylara ilişkin yeterli ve kesin deliller bulunmadığı, eksik soruşturma ile karar verildiği,

Temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin öncelikle uygulanacağına ilişkin Anayasa’nın 90.maddesinde yapılan değişikliğin nazara alınması ve yargılamanın da bu ilke doğrultusunda yapılması gerektiği,

5190 sayılı Yasa ile Devlet Güvenlik Mahkemeleri yerine kurulan Ağır Ceza Mahkemelerinin isim değişikliği dışında Devlet Güvenlik Mahkemelerinden bir farkı olmadığı,

Müvekkillerin milletvekili olarak bir takım düşünce bildiriminde bulundukları, atılı suçun kasıt unsurunun oluşmadığı,

Görüşlerini ileri sürmüşlerdir.

         Bu bilgiler ışığında hükümlüler vekilinin  4.2.2003 tarihli dilekçe ile yapmış olduğu talebi oy çokluğu ile kabul edilerek  Ankara 1 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından yapılan yeniden yargılama aşamasına bakıldığında;

         28.2.2003 tarihli tensiple 4.2.2003 tarihli yargılamanın yenilenmesi talebine ilişkin dilekçenin  gereken koşulları taşıması nedeniyle kabul edildiği, hükmün icrasının durdurulması talebinin ise mevcut deliller nazara alınarak reddedildiği,

         Aynı  tarihli oturumda yargılamanın yenilenmesi talebinin CMUY’nın 327/6.  maddesindeki şartlar oluştuğundan 338/2.maddesi  uyarınca  kabulüyle  yeniden duruşma icrasına karar verildiği, bu karara Mahkeme Başkanının muhalif kaldığı,

Aynı oturumda, Başkanın yargılamanın yenilenmesi kararına muhalefeti nedeniyle yapılan reddi hakim talebinin görüşülerek reddedildiği,

         AİHM kararı okunarak duruşmaya başlanıldığı, hükümlülerden karara karşı diyeceklerinin sorulduğu,

         25.4.2003 tarihli oturumda, hükümlüler vekilinin tanık beyanlarının ses veya görüntü kaydedici cihazlarla tespit edilmesi ve tanıklara doğrudan soru sorulmasına izin verilmesi taleplerinin CMUY’nın 232 ve 233. maddeleri uyarınca reddedildiği,  çağrılan kamu tanıklarının dinlenildiği, hazır bulunan hükümlülerden ve vekillerinden diyeceklerinin sorulduğu, ancak soruların tek tek sorulamayacağının sorulacak soruların toplu olarak Mahkeme Başkanına verilmesi  ve başkan aracılığıyla soru sorulması gerektiğinin bildirildiği,

         Tanık ve  diğer  delillerin   bildirilmesi için süre verildiği,

         23.5.2003 tarihli duruşmada, kamu tanıklarının dinlenilmesine devam edildiği,

         Hükümlüler vekilinin savunma tanıklarının  dinlenilmesi, bant çözümlerinin yeniden yapılması taleplerinin reddedildiği, ses kayıt örneklerinin verilmesi talebinin ise kabul edildiği,

         20.6.2003, 18.7.2003, 15.8.2003, 15.9.2003, 17.10.2003 tarihli oturumlarda savunma tanıklarının dinlenilmesi talebinin reddedilmesine rağmen hazır edilen bir kısım savunma tanıklarının dinlenildiği,

         Devam eden oturumlarda adresleri  tespit  edilip  çağırılamayan  tanıkların önceki ifadeleri okunarak zapta geçildiği,

         Hükümlülerin kendilerine göre yanlış buldukları bir kısım davranışları protesto amacıyla 12.3.2004 tarihli ve bundan sonraki oturumlara gelmedikleri,

         C.Savcısının esas hakkındaki düşüncesinin  hükümlülere tebliğine  karar verilerek  esas hakkındaki savunma için mehil verildiği,  ses kasetlerinin huzurda dinlenilmesine,  kabul edilmediği takdirde montaj olup olmadığı, hükümlülere ait bulunup bulunmadığı konusunda bilirkişi incelemesi yaptırılmasına  ilişkin soruşturmanın genişletilmesi taleplerinin reddine karar verildiği,

         Hükümlüler vekilinin esas hakkındaki savunmasını yaptığı,

         21.4.2004 tarihli oturumda, hükümlüler vekiline son söz hakkı tanındığı ve duruşma bitirilerek CMUY’nın 341/1.maddesi gereğince eski hükmün tasdikine,  infazın tehiri talebinin reddine karar verildiği  görülmüş olup;

Yürürlükte bulunan yasal düzenlemelere göre C.Savcılığı müessesesi, yargılamanın unsuru olup hukuksal anlamda bir taraf konumunda bulunma-maktadır. Yasaların kendisine verdiği  görev ve  yetkilerle ünvanında da açıkça vurgulandığı üzere Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasada belirtilen  demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti niteliği doğrultusunda toplumdaki  tüm bireylerin teminatı  ve yasal  haklarını korumakla yükümlü bir konumdadır. Bu yetki ve sorumluluk kapsamında gerektiğinde toplumdaki tüm bireylerin olduğu gibi sanığın haklarını da gözetecektir. Bazı durumlar da biçime değil yapılan işe bakılarak değerlendirme gerekir.

Bu nedenlerle savunmanın temyiz aşamasındaki duruşma sırasında C.Savcılığı makamına yönelttiği eleştiriler yerinde görülmemiştir.


IV-SONUÇ

  21.4.2004 tarihli hükümle tasdikine karar verilen 8.12.l994 tarihli önceki hükümden sonra ulusal mevzuatımızda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı doğrultusunda uyum paketleri halinde yapılan köklü değişiklikler, özellikle; Devlet Güvenlik Mahkemeleri bünyesinden askeri hakimin çıkarılması, bu mahkemelerin tabi olduğu kısıtlayıcı usul hükümlerinin kaldırılması ve en son 5170 ve 5190 sayılı Yasalarla yapılan Anayasa ve yasa değişiklikleri ile Devlet Güvenlik Mahkemeleri tamamen kaldırılarak yerine genel hükümlere tabi ihtisas mahkemesi niteliğinde belli suçlara bakacak ağır ceza mahkemelerinin kurulmuş olması ve 5170 sayılı Yasa ile Anayasanın 90.maddesinin son fıkrasına eklenen cümle ile usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin Milletlerarası Antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi halinde, antlaşma hükümlerinin esas alınacağına ilişkin hükmün getirilmesi hususları da nazara alındığında;

         


Yukarıda etraflıca açıklandığı üzere;


1. Anayasanın 141/3 ve CMUY.nın  32.maddeleri hükmüne aykırı olarak mahkeme başkanına yönelik reddi hakim talebinin reddine ilişkin kararın yasal gerekçeden yoksun bulunması,


2. Yargılamanın yenilenmesi kararına dayanılarak yeniden yapılan yargılamanın eskisinden tamamen bağımsız bir yargılama olması ilkesine uygun biçimde duruşmaya ilişkin yasa kurallarının tümü ile uygulanması, iddianame okunup suç niteliğindeki değişiklik de bildirilmek suretiyle sorguların yeniden yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,


3. Hükme esas alınan, kaset çözüm tutanakları, basın açıklamaları, olay tutanakları, dilekçeler gibi kanıt niteliğindeki belgelerin duruşmada okunup, diyeceklerinin sorulmaması,


4. Gösterilen savunma tanıklarının bir kısmının dinlenilmemesi, duruşmada dinlenemeyip, hazırlıktaki ifadelerinin okunması ile yetinilen ve beyanları hükme dayanak yapılan Sedat Edip Bucak ile Halit Aslan’ın adresleri araştırılarak duruşmada dinlenilmelerinin sağlanmaması,


5. Hükme esas alınan konuşmalara ilişkin teyp ve video kaset çözümlerinin tarafsız bilirkişiye yaptırılması talebinin fiilen mümkün bulunması halinde kabulü gerekirken reddine karar verilmesi,


6. Orhan Doğan hakkındaki hükme esas alınan 24.10.1993 tarihinde DEP Manisa İl Kongresinde bölücü ve örgütsel içerikli konuşma yapma eyleminin, kendisine isnad edilen eylemler arasında bu eylem bulunmayan Hatip  Dicle için de hükme esas alınması suretiyle CMUY.nın 257/1.maddesine aykırı davranılması,


7. Kabul ve uygulamaya göre de; 1.1.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Yasasının 471.maddesiyle TCK.nun 33.maddesinde yapılan zımni değişiklik nedeniyle yasal kısıtlılık halinde bulundurulmanın hapis halinin sona ermesine kadar olacağı hususunun gözetilmemesi, nedenleriyle AİHM kararında tespiti yapılan adil yargılanmaya ilişkin hak ihlallerinin tam olarak giderilmediği anlaşılmış olup;


 Hükümlüler vekilinin temyiz dilekçesiyle vekillerinin duruşmalı inceleme sırasında ileri sürdükleri temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, yukarıda gerekçeleri gösterilerek açıklanan nedenlerle usul ve yasaya aykırı bulunan, tayin olunan cezanın nitelik ve niceliğine göre re’sen de temyiz tabi olan 21.4.2004 gün 1994/119 esas-1994/183 karar sayılı eski hükmün tasdikine ilişkin hükmün öncelikle bu nedenlerden dolayı, tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak BOZULMASINA 13.7.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.

 



Yorumlar